"Cevşen'in tesirini anlamak istedim. Masanın üzerine harfleri yazıp koymuşlar. Birer "evet" ve "hayır" yazısı yazmışlar. Bir de fincan bırakmışlar.
Güyâ ruh çağırıyorlar. Gelen varlık, geldiğini belirtmek için masayı harekete geçiriyor"
1970'li yılların sonu idi, İzmir'de Hatay taraflarında bulunan askerî hastanede yedek subaylığını yapan Dr. Mâcit Türkmenoğlu, bize bir hatırasını anlatırken, (özetle) demişti ki: "Beni bir akşam bir yere davet ettiler...
Gittiğimiz yerde ruh çağırma seansı varmış. Ben bunların şeytan işi olduğunu, falancının ruhu diyerek gelenlerin aslında şeytan olduğunu ve insanları yanlış ve zararlı şeylere yönlendirdiğini biliyordum. Onun için, cehennem ateşine, dolayısıyla ateşten yaratılan şeytana karşı Peygamber Efendimiz'in (sas) okuduğu ve Cenab-ı Hakk'ın bin bir ismini ihtiva eden Cevşen duasının çok tesirli olacağını düşünüyordum. Onun için olanları seyredip Cevşen'in tesirini anlamak istedim. Masanın üzerine harfleri yazıp koymuşlar. Birer "evet" ve "hayır" yazısı yazmışlar. Bir de fincan bırakmışlar.
Güyâ ruh çağırıyorlar. Gelen varlık, geldiğini belirtmek için masayı harekete geçiriyor. Sonra, kendisinin kim olduğunu fincan harflere gidip gelerek belirtiyor. Tek cevaplı sorularda ise evet veya hayıra gidip geliyor. Bir sürü saçmalıktan sonra, ben "Sen şeytansın!" dedim. "Evet" dedi. Bunun üzerine Cevşen duasını cebimden çıkarıp okumaya başladım. "Bırakın şu gırgırı" yazdı.
Çok hızlı şekilde fincan harflere gidip geliyordu. Ben devam ettim. Artık fincan masanın üzerinde zabtedilmez hale gelmişti. Cevşen okumaya şiddetli şekilde itiraz ediyordu. Sanki çıldıracak durumdaydı. Ben onun tepkilerine hiç aldırmadan Cenab-ı Hakk'ın Esmaü'l Hüsna'sını okumaya devam ettim. "Hallisnâ, ecirnâ ve neccinâ minennâr"; yani "Allah'ım ateşten bizi koru, kurtar, halas eyle" derken zıvanadan çıkmış bir hal arz ediyordu. En sonunda, fincan masadan aşağıya düştü. Tekrar yerden alıp masanın üzerine koydular ve "Ruhlardan bir ruh gelsin!" diye tekrar tekrar çağırdılar, ama ne gelen oldu ne de giden... Zaten her çağırdıklarında gelen aynı şeytandı. Ya Cevşen karşısında yanıp tükenmişti veya ağır darbe alıp kaçmıştı..."
Fincan meselesinden kahve falına şeytanların rağbet gösterdiklerini tahmin ediyorum, ondan da uzak durmak lâzım...
Bu hatırayı anlatmamın sebebine gelince: Genetik uzmanı, fizik olimpiyat şampiyonu ve Japonya'da sinema eğitimi almış olan Hasan Karacadağ'ın "Semum" filmi... Bu ismi Hicr Sûresi'nde geçen bir kelimeden almış: "Biz, insanı kara çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık. Cinleri de daha önce (yani insan yaratılmadan önce) semum (zehirli) ateşten yaratmıştık." (Hıcr Sûresi, 15/26-27) İblis (şeytan) melek değil, cin idi. (Kehf Sûresi, 18/50) Şeytan insana apaçık bir düşmandır. (Yâsin Sûresi, 36/60)
Bu apaçık düşman, kıyamete kadar, insanları sapıtmak, vesvese vermek, her türlü kötülüğe sürüklemek, maddî-mânevî zarar vermek için durmadan uğraşacağına dair yemin etmiştir. (Âraf Sûresi, 7/17)
Şerli şeytanın zararlarından ancak ihlâslı insanlar kurtulacaktır. (Hıcr Sûresi, 15/40)
Cenab-ı Hakk'ın bin bir ismini ihtiva eden Cevşen duası Allah'ın izniyle bir koruyucudur. Cevşen'in mânâsı zaten "zırh" demektir. Mânevî bir zırh gibi, şeytanın maddî ve mânevî saldırı ve zararlarından Cevşen okumakla biiznillah korunabiliriz. Elbette, Cevşen'de geçen Allah'ın bin bir ismiyle, Cenab-ı Hakk'ı zikreder, mânen sır, hafî ve ahfa gibi duygu ve lâtifelerimizi gıdalandırırız. Bu arada Cenab-ı Hakk'ın himayesiyle şeytanların şerrinden de korunmuş oluruz. Ama unutmayalım ki, zikir bir ibadettir. Onun için sırf Allah rızası için ihlasla okunması gerekir.
Hasan Karacadağ'ın, bu filminde Cevşen'in bir zırh olduğu ortaya konulmaya çalışılmış. İnşaallah hayırlara vesile olur...